Londra Seyahatimden Tavsiyeler





Londra, İngiltere'nin başkenti ve Avrupa'nın en büyük şehirlerinden biridir. Thames Nehri (Thames River) üzerine kurulan bu şehrin iki yakasında da nehir boyu müzeler, sanat galerileri, restoranlarıyla oldukça keyifli bir kıyıya sahip. Thames Nehri Londra'nın en önemli sembollerinden biri.En uzun ve en eski tarihe sahip bu nehir, Londra'nın ortasından geçerek iki yakayı birbirinden ayırıyor. Şehre ilk geldiğinizde hayran kalacağınız ve Londra'yı daha ilk günden size tanıtan, görkemli şehri size her açıdan gösteren bir nehirdir Thames Nehri.

Türkiye'den Pegasus Havayolları ile Sabiha Gökçen Havaalanından Londra Stansted Havaalanına indim. Yolculuğum yaklaşık 4 saat sürdü ve oradan otobüs (National Express) ile yaklaşık 1 saatlik mesafede bulunan Liverpool Street istasyonuna gittim. Buradan çok sık tren kalkıyor. Trenle merkeze gitmek buradan, çok daha uygun ve hızlı bir yöntem. Tren yolculuğu için günlük, haftalık veya aylık alabileceğiniz bilet gişeleri veya bilet makineleri bulunuyor. Bazı uzun yol trenlerinde Oyster kart geçerli olmuyor ve normal bilet almak zorunda olabilirsiniz. İlk gün aman buna dikkat edin! Ben ilk gün tek gidişlik bilet tercih etmiştim. Sonra, şehir içinde her yere tren ve otobüsle gideceğim için aylık Oyster kart aldım.

Ilk gün yanınızda bulundurmanız gerekenler hakkında bazı tavsiyelerim olacak;

-LondonPass uygulamasını telefonunuza indirin (Tren ve otobüs haritalarına offline da ulaşabilirsiniz).
-Mutlaka yanınızda Powerbank bulundurun.
-Dönüştürücü almayı unutmayın(İngiltere'deki prizler iki girişli olduğu için mutlaka yanınızda olmalı)!
-Şemsiye:)

Merkeze geldiğinizde Thames Nehri boyunca Westminster Sarayı (Westminster ), Avrupa'da bilinen en yüksek dönme dolap olan London Eye ve nehrin kıyısında Londra Kalesi (Tower of London) gibi pek çok önemli saray ve müzeleri görmeye başlıyorsunuz. Bu nehrin en bilinen köprüsü Kule Köprüsü'dür (London Bridge). Köprünün geçmişi 1800’lü yıllara dayanmaktadır. Özelliği ise; köprü araç trafiğine açıktır. Köprünün en ilgi çekici yanı; Avrupa'dan gelen yük ve taşıma gemileri, buradan geçiyor ve köprü büyük olan bu gemilere geçişi kolaylaştırmak için ortasından ikiye bölünen ve açılan bir yapıya sahip.

Thames Nehri uzun ve çok eski bir tarihe sahip demiştim.Çevresinde pek çok güzelliğe sahip. Bunlardan en önemlisi, bu nehirde bulunan Belfast gemisidir. Bu gemi Londra'da beni en çok etkileyen simgelerden biri oldu. Tower Bridge köprüsünün tam karşısında bulunan bu gemi, geçmişi ve görüntüsü ile insanı etkiliyor. Mutlaka görülmesi ve gezilmesi gereken bir müze. Belfast I.Dünya savaşında büyük rol oynamış bir hastane gemisi olarak biliniyor. Geminin içerisinde o dönemi yansıtan tüm görsel objeler bulunuyor. Öyle ki geminin en meşhur simgesi haline gelmiş küçük bir hamakta uyuyan kedi bile orada hala yaşatılmış.  Bu ve bunun gibi ufak tüm detaylar geminin kamaralarında hem görsel hem de seslendirilerek müze haline getirilmiş. Kesinlikle görülmeye değer.

Londra'da kaldığım süre boyunca bana huzurlu hissettiren ve tek başıma çok keyifli hissettiğim mekanlardan biri, kesinlikle parkları oldu. En meşhur parkları arasında Hyde Park, Kensington Park, Regent’s Park, St. James’s Park ve bence Queen’s Park da kesinlikle görülmeye değer. Burada yaşayanlar neredeyse tüm boş zamanlarını bu parklarda geçiriyor diyebilirim. Köpeğiyle oyun oynayanlar, iş çıkışlarında kahvesini alıp çimlerde dinlenen insanlar, göl kenarında sohbet eden arkadaş grupları… Ben, kaldığım süre boyunca bu rutine alıştım diyebilirim. Hemen hemen her gün vakit buldukça, bulunduğum bölgeye yakın bir parkta çimlere uzanıp çalıştım, dinlendim, insanları izledim. Hava soğuk olmasına rağmen, yağmur yağmıyorsa mutlaka güneş açıyor ve bunu değerlendireceğiniz güzel bir park mutlaka buluyorsunuz Londra'da.
İstanbul'da, İzmir'de veya büyük bir şehirde yaşıyorsanız Londra'da kesinlikle bir yerden başka bir yere gitmek size uzak gelmeyecek. Ulaşım ağı çok gelişmiş ve dünyanın en eski metro ağına sahip ülke İngiltere'dir. Londra'da en çok kullanılan ulaşım aracı, neredeyse halkın %70’ı metro kullanıyor diyebilirim. Metro ağı o kadar eski ki bazı hatların (özellikle metro haritasında gördüğünüz kahverengi hat çok eski) kapıları bile titreyerek kapanıyor.Bu nedenle hatlar arasında onarım çalışmalarına çok rastlayabilirsiniz veya bazen hatlar arası geçişlerde beklemeler yaşanabiliyor.

İngiltere de yağışın metrekare başına düştüğü oranın en az olduğu ay Şubat ayıdır. Bu nadiren de olsa değişiklik gösterebiliyor. Ancak siz İngiltere gitmeye karar verdiğiniz an itibariyle 'çantanıza bir şemsiye atın' derim ben.



Londra'da bana en garip gelen, havası hep puslu ve yağışlı olmasına rağmen gece - gündüz hep hareketli ve kalabalık olması oldu. İstanbul'da yaşayan biri olarak açıkçası, yağışlı havalarda herkes evinde veya bir yerde oturmayı tercih eder. Ama İngilizler bu sürekli yağış haline o kadar alışıklar ki hayatlarını etkilemiyor. Londra'ya uzun süreli gitmeye karar vermeden önce ilk tereddüt yaşadığım şey, havası olmuştu. Alerjik bir bünyeniz varsa, bu konuya öncelikli dikkat ediyorsunuz. Çünkü nem ve rutubet olabilecek yerler sizi her zaman tedirgin eder. Ama bu durum Londra için kesinlikle geçerli değil. Bu kadar yağışa rağmen kuru ve temiz bir havası var. Her şeyden önce, yağışın başladığı an ile güneşin açtığı an arasında bazen sadece 2dk oluyor. Öyle ki ben ikinci haftamda artık çantamdan şemsiyemi çıkartmadan dolaşıp alışveriş yapıyordum. Çünkü aslında turistler dışında ve çok şiddetli yağış olmadıkça kimse şemsiye kullanmıyor. Hayat gayet hareketli akmaya devam ediyor. Ve siz de bu akışa alışıyorsunuz. Keyfini çıkarın!


Londra’da yapılacaklar listenize kesinlikle eklemeniz gereken, Müzikal etkinlikleri olacak. Tiyatro veya Müzikal gibi etkinlikleri sevmiyor olsanız dahi, Londra’daki müzikaller bakışınızı değiştirecek. Londra'ya kısa süreli gitmiş olsanız dahi, zamanınızı ayırdığınıza değecek. Önerebileceğim müzikaller içerisinde ‘Motown the Musical’ en keyif aldığım müzikallerden biriydi diyebilirim. Müzikaller ve uyguna bilet alabileceğiniz alternatifler hakkında yazdığım blog'umda detaylıca bunları anlattım.

Leicester Square'dan Piccadilly Circus’a doğru indiğinizde sinema, tiyatro ve pek çok gezilecek dükkanların olduğu cıvıl cıvıl bir bölge burası. Akşamları bu meydanlarda pek çok sokak sanatçısının gösterilerini izleyebilirsiniz. Küçük bir bilgi; bu sokak sanatçılarını izlerseniz para vermek zorundasınız. Aksi durumda bazıları çok tersleyebiliyor. Aslında bu durumu pek çok Avrupa ülkesinde yaşayabilirsiniz. Bu bölgelere ekleyebileceğim bir de Soho bölgesi olacak. Gayet şık restoranların ve caz barların olduğu bu bölgede, kalabalığın sokakları doldurması çok hoşunuza gidecek. Bol bol alışveriş yapıp hediyelik almak istiyorum diyorsanız önerim Oxford Street olacak. Burada en bilindik ve en lüks markaları bulacaksınız.

Londra'da gittiğiniz yerlere bir kez daha gidin, ilk heyecanınızın yerini sakinlik ve netlik alıyor. Bu şekilde bir kez daha bakın. O zaman anlıyorsunuz ki bu şehir size pek çok şey öğretmiş, bakışınızı değiştirmiş. Tarih, sanat, müzik, doğa ve hep dahasını yaşayabileceğiniz bir şehir.

 

Sıradaki Yayınlanacak Blogların Konuları;







Yorumlar

Popüler Yayınlar